25 Aralık 2008 Perşembe
Uyku Düzensizliğimiz
Acaba ikisini birarada yatırsam birbirlerine zararları olur mu??
24 Aralık 2008 Çarşamba
Minnoşlar Kayıtta
Geçen sene Ethem ile Efdal kar elbette görmüşlerdi ama daha çok küçük oldukları için çok da tepki vermemişlerdi doğrusu.
Sabah Ethem uyanınca hemen camın önüne getirdim. Bir kaç dakika izlemesini bekledikten sonra "Bak oğlum bu n'?" dedim. Ethem gayet sakin bir şekilde sanki hergün kar yağıyormuş da biz de seyrediyormuşuz gibi "ka.." demez mi?? Şok oldum ben de "oğlum buna kar denir" falan diyicektim ama o zaten biliyormuş karı. Sanırım tv'den öğrendi. Bazen baby tv izlerken kar temalı programlar olduğunda "ayy bak bu kar, kar yağınca biz de kardan adam yapıcaz" vs diyordum. Demek ki oğlum dinlemiyormuş gibi gözükse de tv seyrederken de beni dinliyormuş.
Yani minnoşlar her an kayıtta...
17 Aralık 2008 Çarşamba
EFDAL ETHEM VE TEYZELERİ
Fotolar yorumsuz aşağıda güzel ablam ve melek çocuklarım.

16 Aralık 2008 Salı
Kurban Bayramı Kaçamağımız
Efdal ile Ethem Alanya'da atta delisi oldular. Ev kalabalık olunca kapan çocukları dışarı kaçırdı. Bütün gün dışarlarda temiz havada gezince (e tabii bir de deniz havası) bizimkiler öğle uyku saatleri gelince başlarını koyacak yer arar oldular. Bugünleri de gördüm ya:)))
Ama n'rdeyse her özel günde olduğu gibi yine çocukları hasta ettik. Aslında onları hastalandıran biz değiliz ama oluyorlar işte bilemiyorum. (bilemiyorum tabii çocukları zıran zıran gezdiren dedemdi:)))
Bursa'da doktorumuz Cengiz Bey'e gittik. Aylardır Ethem'le Efdal'in kilolarını ve boylarını bilmiyordum çünkü her doktor muayenemizde çığlık çığlığa muayene oluyoruz. Bu sefer yırtınsalar da tarttırdım. Bugün minik meleklerim 20 ay 1 günlükler ve Ethem 11,90gr 84cm, Efdal de 11,60gr 83cm. Bakalım Cengiz beyle karar verdik. 2 yaşlarına kadar bir daha tartıp, ölçmiycez. Vallahi hepimize eziyet oluyor...
5 Aralık 2008 Cuma
BÜYÜYORLAR MI NE???
24 Kasım 2008 Pazartesi
Öğretmenler Günü
Öğretmenler Günü vasıtasıyla ayrıca torunlarınız için verdiğiniz emek için de ayrıca çooook teşekkür etmek istiyorum.
Bir de geçen sene bugün ilk defa Oğlumun dişini farketmiştik. Yani oğlumun ilk diş çıkarma gününün yıldönümü bugün ayrıca. Onu da ilk ananesi farketmişti ve tabii oğluşuma ve kızıma güzel hediyeler almışlardı.
Hepinizi çoook seviyorum. Tüm öğretmelerin bu güzel gününü kutluyorum...
18 Kasım 2008 Salı
Efdal ile Ethem Halleri
Mesela oğlum hınhınlara bayılıyor bu tabii ki onun ve bizim için araba demek. konko ise kamyon demek ve bunu söylerken yüzü ve ses tonu birden değişiyor çünkü o da biliyor ki kamyon diğer hınhınlara göre çok büyük. Dışardan geçen bir kamyon sesi duysun hemen ne yapıyosa bırakıyor ve sesi dinleyip konko diye bağırıyor.Sonra golgol ise hertürlü top ve yuvarlak şeye söylenen bir sözcük. Bugün farkettim ki artık balonun sıradan bir golgol olmadığını anlamış ve ona bobo demeye başladı. Tetin ise zeytin oluyor.AAA bir de bu ara en çok sevdiği şey aadi yada kısaca di bu da aydede oluyor ve Ethem aydedeye bayılıyor. Akşamları ona el sallıyor ve el sallaması da inanılmaz tatlı öyle değişik bileğini büküyor ki:))) bir de aydedeye memesini ikram edişi var insanın yanaklarından yiyesi geliyor.
Efdal'e gelince; bazen durduk yere bildiği bütün kelimeleri ardarda sıralıyor anni,baba,dede,golgol,aba,abi ,hadi sanki benimle sohbet ediyor. Meyni Efdal ve gene bizim için peynir demek bir de bu ara bursayı karasinekler bastığı için sözlüğümüzdeki kelimelerden biri de nek. nek sinek demek oluyor ve evde bizi sinek avlarken gördüğü için peşimden taklidimi yapıyor, ayağı ile güya sinek öldürüyor. Efdal'in de bu ara favorisi aydi. aydi de aydedemiz. Dediğim gibi bu ara aydi bizim evde çok meşhur. Efdal bu konuda da benim taklidimi yapıyor "kızım aaaaa aydede yok ee yapmış" diyorum cama gidip ellerini açıyor ve "aydi aaaaaa" diye bağırıyor işte o an hayatımın en güzel anı oluyor ve bu sahneyi yüzbinlerce kez izleyebileceğimi düşünüyorum.
12 Kasım 2008 Çarşamba
Geceler benim için çok uzun:)))
Mesela geçen gece sabah 4.00,4.30 civarı aklıma şu geldi; "Acaba dileklerimiz bakiyeye alınıyor mu?" Muhtemelen gündüz çok fazla bu tip bakiye vs. işleri ile uğraştığım için gece de aklım bunu özel hayatıma uyarlıyor. Efendim ben dün şunu istemiştim, 1 yıl önce bunu istemiştim, 2 yıl önce de şunu istemiştim şimdi bunlardan bazılarını istemiyorum acaba geriye dönüp bunları dilek bakiyemden düşmeli miyim?? Bak şimdi düşündüklerime.... Eğer normal insanlar gibi bu saatlerde deliksiz uyuyor olsam bunları düşünür müyüm?? tabii ki hayır ama ben gecenin bir vakti bunlara uzun uzun kafa yoruyorum ve işin en kötü yanı da o an için bunlar bana inanılmaz mantıklı geliyor.
Bir örnek daha vereyim. Küçükken yıllar bana çok uzun gelirdi. Mesela 5-6 yaşlarımı hatırlıyorum yılbaşlarını düşününce çok uzun bir aralık vardı. Yada ilkokuldayken 1. sınftan 2. sınıfa geçene kadar oooo çok uzundu. Sonra yıllar gittikçe kısalmaya başladı sanki. Şu son 10 seneye bakıyorum hatırladığım herşey dün gibi geliyor. İki hafta önce Mert'le Antalya ' ya gittik Otel Belek tarafındaymış ben hemen atladım dedim ki"aa oralarda çok güzel gözleme yapan teyzeler oluyor otele girmeden onlardan yiyebiliriz." Neyse biz Belek tarafına geldik etrafta hiç benim dediğim gibi teyzeler meyzeler yok. Mert kıkırdamaya başladı " hayatım valla çok temiz kalplisin (çok safsın diyemiyor da:)))) bu senin söylediğin teyzeler kaç yıl önce burdaydı?" anam bir düşündüm en az 20 sene önce.. yani nasıl geçiyor bu seneler böyle...
bunları gündüz de düşünebilirdim ama gece düşünme faslım şöyle devam ediyor. Şimdi bu son seneler bana bu kadar kısa gelirken muhtemelen daha çok küçük oldukları için Ethem ile Efdal 'e çok uzun geliyor. O zaman bu seneler kısa mı uzun mu şimdi?? Hadi bakalım gecenin bir yarısı çöz çözebilirsen. Bana niye kısa onlara niye uzun??? Acaba küçükken hergün yeni birşeyler öğrenip kendimize bir şeyler kattığımız, büyüdükçe ise genel de bu küçükken öğrendiğimiz şeylerle yetindiğimiz hayata bakış açımız değiştiği için mi?? Şimdi Ethem ile Efdal 'e bakıyorum benim çoğu zaman fark bile etmediğim çok küçük şeylerden çok mutlu oluyorlar. N'bileyim bir aydede'yi görmek, güzel bir çiçeği koklamak, minik bir sineğin peşinden koşturmak... Aslında hayata dair herşey (çok şükür) onları çok mutlu ediyor. Bense bunları göremiyorum daha doğrusu farkedemiyorum çoğu zaman ve böylece benim için yıllar kısayken onlar için her dakika ayrı bir mutluluk kaynağı olduğu için uzun oluyor. Aslında çocuklarım olduğundan beri yıllar bana da biraz daha uzadı onları seyrettiğim her dakika benim için mutluluk kaynağı artık. Sanırım ben de onları keşfettiğim ve onların keşfedipte mutlu oldukları şeyleri görüp ben de mutlu olduğum için yıllar bu ara bana da biraz torpil geçiyor.... İşte geceleri durup uzun uzun bunları düşünüyorum.
Ahh şu çocukların uykuları bir düzene girse artık yoksa halim ortada:)))))
31 Temmuz 2008 Perşembe
İLK YAZ TATİLİ FOTOLARIMIZ
30 Temmuz 2008 Çarşamba
Taaa Mersin'e gittik.)))
Bu sene ise durum çok farklıydı maşallah herşeyin gayet fazlasıyla farkındalardı. Nereye mi gittik taaa Mersin'e :)))) Cesarete bakın ki Bursa'dan kalktık 2 çocukla taaa Mersin'e gittik. (nedense Mersin'den önce hep "taaa" yazasım var. Hani ne kadar bizim eve uzak olduğu daha net anlaşılsın sakın yakın sanılmasın) Tabii bu kadar cesur olmamızın en büyük etkeni anane ve dedenin de bizimle geliyor olmasıydı.
Neyse efendim. Geçen senelerde bizim arkadaşlarımız önce ilk bebişleriyle taaa Mersin'e gitmişlerdi. Ben o zaman bunu duyunca çok kıkırdamıştım (bebekle taaa Mersin'e gidilir mi diye) sonra bu arkadaşlar durmadılar bir çocuk daha yapıp her sene taaa Mersin'e gitmeye devam ettiler. Ben durum karşısında hem şoklamış hem de yaa nasıl olur kardeşim bizimkiler arabada yarım saat durmuyorlar, insanlar 2 çocuğuyla 12 saatlik yola gidiyolar diye biraz da hayıflanmıştım.
Eşimle bu sene tatile çıkmayı kafaya koymuştuk. Yaa böyle yazdım ama sanırım şu daha doğru bir cümle olucak; ben bu sene tatile çıkmayı kafama koymuştum.(doğru ya doğru) hem de çocuklarımı da alıp gitmek asli amacım halini almıştı. Aylar öncesinden nereye gidebiliriz nereye gidebiliriz diye araştırmaya başladım. Şimdi öncelikle düz ayak olmalıydı, sonra yeşillikli olmalıydı, denizi mutlaka güzel olmalıydı (çocuklar en çok havuzdan mikrop kapıp hastalanıyorlar), yemekleri güzel olmalıydı (işin bu kısmı eşim için), temiz olması şarttı, öyle fazla animasyona ihtiyaç yoktu çünkü zaten çocuklar bizim hayatımıza yeterince animasyon katıyolardı, sonra hayat en fazla bizim için akşam 23.00'da biteceği için gece eğlencelerinin de bizim için bir önemi yoktu vs. derken bu bizim t.mersin'e (taaa Mersin olayını bu şekilde kısaltıyorum artık; uzaklığa şimdiye kadar yeterince vurgu yaptığımı düşünüyorum) giden arkadaşlarımız
"hadi bu sene beraber tatile gidelim bizim bir arkadaşlarımız daha geliyor onlarda da iki çocuk var"
deyince bize t.mersin yolları gözükmüş oldu. (e herkes 2'şer çocukla t.mersin'e gidiyorsa biz de gidebiliriz diye düşündük)
T.Mersin'de güzel otel motel var mı bilemiyorum biz Akdeniz İhracatçılar Birliği'nin Tesislerine kalmaya gittik. Çok güzel botanik bahçelerinin içine ikişer katlı evler yapmışlar. Hem havuzu var hem de güzel bir denizi e yemekleri de 5 yıldızlı oteli aratmayacak kadar güzel olunca biz de güzel bir tatil geçirmiş olduk.
T.mersin'e kadar nasıl gittik, orada neler yaptık onları da başka bir yazıda anlatırım artık....
29 Mayıs 2008 Perşembe
Hormonların Büyülü Etkisi
Ben küçüklüğümden beri doğum fobisi yaşayan biriydim. İğne mi, kan aldırmak mı aman Allah'ım mekan zaman tanımam hemen bayılırım. Ama bana ne olduysa oldu bebek yapmaya karar verdim. Gözüm hiçbir şeyi görmüyor. Bi tanecik kocama bu isteğimi belirttim. O da her isteğim de olduğu gibi bunu kabul etti.
"Tamam bi tanem sen istiyorsan yaparız? Hemen mi?"
Tabii canım geciktirmenin ne gereği var hemen yapmalıyız bebek bu kaçar maçar!!!
"Hemen aşkım biz bu bebeği yapalım. Zaten bir eksiğimiz bizim minik yavrumuz. Düşünsene zaten kendi işimiz ben hem işimi yapar hem de minik meleğimize bakarım"
"Olur Aşkım sen böyle bir şeye hazırsan ve bu kadar istiyorsan ben seni nasıl anne olmaktan mahrum bırakırım, seni nasıl üzerim"
Diyorum ya hormonların büyülü etkisi altındayım. Hiç sormuyorum Kocacım sen de ister misin? hazır mısın? Sence bu bebek hayatımızı, işimizi,gücümüzü etkiler mi??? Sormuyorum çünkü belki de olumsuz bir yanıt alırsam adama hayatı dar edeceğim.
Velhasıl günler geçiyor... Ve ben hamileyim hem de bir değil iki bebeğe. Aman Allah'ım çok mutluyum çooookkkk.... Doğum korkularım, iğnelerden kaynaklanan bayılmalarım var ama içimde aynı zaman da bir huzur var. Minik meleklerimin bana verdiği o müthiş huzur. İlk aylar ikiz hamiş olmanın verdiği düşük tehlikesi,bulantılar ve sonrasında karnımın davul gibi olmasından ve erken doğum riskinden kaynaklanan durumları bir kenara bırakırsak (ki bunların hiçbiri bizden kaynaklanan sorunlar olmadığı için başa gelince çekmek zorunda kalıyorsun) çok mutlu bir hamilelik geçirdim. Elbette bu kadar içsel rahat (dışsal açıdan hiç rahat olamıyorsunuz 27 kilo alıp, 37 numara ayaklarınız bilmem kaç numara olunca) hamilelik geçirmemin en büyük sebebi eşim. Ne zorluklar atlatmış iş yerinde, ne tehlikeler atlatmış trafikte, ne büyük kaoslar açmazlar yaşamış kendi içinde ama nasıl başarmış hiç bilemiyorum bunları bana hiç yansıtmadan aylarcaaaaa yaşamayı başarmış.
Mutlu hamilelik geçiren annelerin bebeklerinin daha mutlu olduklarına kendi bebişlerime bakarak inanıyorum ama şu bir gerçek ki anne çok mutlu bir hamilelik geçirdi diye bebekler çok sakin falan olmuyorlar; olsalardı benimkilerin olması gerekirdi. Çünkü Allah biliyor ya yediğim önümde yemediğim arkamda bir hamilelik geçirdim. Herkes ben rahat edeyim diye uğraştı, didindi.Annem bazen kızıyor biz sana hamileyken şöyle sakin müzikler dinle ki çocuklar da sakin olsun, sen hep çastırı çıstırı dinledin al işte gör çocukları. Evet malesef hamileyken yatmaktan sıkıldığım için (şimdi düşünüyorum da insan yatmaktan neden sıkılır???) biraz hatta tamam kabul ediyorum çok hareketli müzikler dinlerdim ve sonuç ortada.. Bir saniye oturmayan, sürekli koşan (bunlar inanın yürümüyorlar, koşuyorlar), etrafta ne muzurluk yapabilirim diye düşünen, yerdeki böcek cücek ne bulurlarsa yiyen, her yere tırmanmaya çalışan iki minik haylaz dünyaya getirdim. Aynı zamanda da bana göre(her anneye göre olduğu gibi) dünyanın en tatlı, en şeker, en güzel iki bebeğini dünyaya getirdim.
Şimdi düşünüyorum da bu hormonlar iyi ki beni etkilemiş de bu iki meleği doğurmuşum... Yoksa Anne Baba olmanın mutluluğunu, rahatımızdan ödün vermemek adına belki de yaşayamıycaktık...
15 Mayıs 2008 Perşembe
6 Mayıs 2008 Salı
İşte Doğumgün(leri) Telaşımız
Doğumgünleri onlar anlamasalar da güzel geçti. Yalnızca neyin paniği oldu bilemiyorum çocuklara doğum günü şarkısı söylemeyi unutmuşuz. O gece yattım ya bir eksiklik vardı bu akşam pasta geldi gitti neydi eksiklik derken anladım ki şarkı söylememişiz pıtırcıklarıma. Bir de adam gibi pastalarının önünde resim çekilmemişiz. Düşününce ya biz ne yaptık ki o zaman günün anlamına uygun:)))) bol bol pasta yedik:)) biri meyveli biri çikolatalı ( iki bebiş olmasının yararları)
Veeee sonra biz bir de ikinci kere yaşgününü kutladık. Meleklerimin teyzesi kuzucuklarına çok güzel iki pasta yaptırmış. Bu sefer uzak misafirlerimiz de vardı aramızda. Canım teyzecim,eniştecim,dayıcım ve yengecim. Görülmeye değer bir yaşgünü oldu. Gören sanki yaşgünü kızımla oğlumun değil de benimle ablamın sanır. Asli yaşgünümüzde doğumgünü şarkısını söylemeyi unuttuk diye bu sefer şarkıya kendimizi kaptırdık. Herkes bağıra çağıra yaşgünü şarkısı söylüyor. Ethem ile Efdal şaşkın ablam ile ben ağzımız kulaklarımızda. Çok komiktik doğrusu.
Bu arada yaşgünü hediyelerimize gelince neler yok ki arasında. Kıyafetler,pusetler,bisikletler,mayolar,ayakkabılar,çerçeveler.... bunu buraya yazıyorum isterim ki ilerde meleklerim okuyup hatırlayabilirlerse ansınlar diye:))) yoksa hediyenin hesabını yaptığımdan değil yani :)))))