15 Mayıs 2012 Salı

5 yaşında ilk süt dişimizi döktük....

 Bugün dokunsalar ağlayacak gibi bir halim var. Dün minik kızımın ilk süt dişi döküldü. Hala şoktayım. 5 yaşında süt dişi dökülen çocuk olduğunu bile bilmiyordum. İnanamıyorum. Bu kadar büyümüş olamaz... Dün akşam dişi çıkar çıkmaz aklına gelen herkesi telefonla aradı ve müjdeyi verdi. O bu kadar heyecanlıyken benim bu kadar duygusal olmam normal mi acaba. Herkese artık çok büyüdüğünü anlatıyor. Bu durum elbette Ethem'i biraz rahatsız etti. Çünkü durup durup çocuğa ben büyüdüm sen daha büyüyemedin diyor. Kendisi 6 yaş sınıfına gidecekmiş artık Ethem 5 de kalıcakmış. Ayrıca bana da söylediğine göre artık istediği zaman uyuyacakmış akşamları çünkü artık dişi çıkmış o büyümüş. Bir de artık dişinin çıktığına göre kaç yaşında olduğunu soruyor. Hala 5 olamazmış da...
 
  Kızım meğersem n'kadar da çok büyümek istiyormuş ve ben de meğersem n'kadar da çok onun hiç büyümemesini istiyormuşum.

  Efdal ile Ethem uyuduktan sonra çıkardım eski cd leri bütün akşam onları izledim. Sürekli kendime sorup durdum gerçekten  bu kadar büyüdüler mi? Zaman hem nasıl bu kadar yorucu geçerken aynı zamanda da hızlı geçiyor. Bu hiç mantıklı değil oysa ki...Her cd de " aaa bugünü hatırlıyorum bu kadar küçükler miydi o zaman" deyip durdum.

  Bilemiyorum artık sol ön alt dişi düşmüş bir cimcime hanım var evde. Kendince çok büyüdü ama sabah kalkınca diş perisinin hala hediye getirmemiş olmasına şaşıracak kadar da küçük aslında...

 Bu arada diş perisi bu akşam hediye getirecek aynı istediği gibi bir barbie hem de... Ve ikiz oldukları için de Ethem'e de hediye olarak bir araba getirecekmiş.. Haberini aldım...

8 Mayıs 2012 Salı

Herkesin yerine konuşma , herkese cevap verme hastalığına yakalandım ben!

Yazacak onca konu varken ben burada şimdi n'ler yazacağım n'ler...

Efendim benim bir derdim var. Bu dert beni çok yoruyor ben bunu anladım. Hatta bundan ötürü ciddi anlamda doktora bile gitmeyi düşünüyorum. Derdim şudur; Evde herkesin yerine ben cevap veriyorum.Lüzumlu lüzumsuz bunu yapıyorum.
Aman Ethem'le Efdal kavga etmesin ben söyleyi vereyim onun cevap vermediği yerde...

Aman aman babamız şimdi çocuklara kızmasın Efdal cevap mı vermemiş babasına ben verivereyim cevabı..

Oyy Oyy Oyy bir yanlış anlaşılma mı var aile aramızda dur dur kimseye gerek yok ben hemen cevaplayayım mevzuyu...

Kimse kırılmasın... Kimse yanlış anlamasın... Kimse ağlamasın... Kimse üzülmesin... Kimse kimseye bağırmasın... Ben herkesin yerine konuşurum, herkes yerine onu koruyucu lafı söylerim, herkesi cevaplarım...

 Mubarek cevap anahtarına döndüm. Her daim evde şu şekildeyim;

" Aaa yok yok duymadı kızma aslında bıdı bıdı bıdı"

" Kızım o şunu demek istedi aslında bıdı bıdı bıdı...."

"Ay ay o değil yanlış olmasın o şöyle oldu bıdı bıdı bıdı..."


Dün güya televizyon seyrediyorum yok yani seyredemiyorum. Bıdı bıdı bıdı ona laf yetiştir arayı bul , bıdı bıdı bıdı ötekine laf yetiştir ortayı yumuşat.. Durdum bir an ben napıyorum yahu dedim. Bırak kimse muhatabı o cevap versin. İsterse kırsın geçirsinler etrafı hep ben mi konuşucam? üstelik ben çok konuşmayı da sevmem yani yanlış anlaşılmasın gerçekten sevmem. Mecburiyetler beni bu duruma getirdi 5 senede..

Zor efendim. Herkesin yerine konuşma , herkese cevap verme hastalığına yakalandım ben.

Sonuç mu? Yemin ederim yoruldum. Her an algılarım açık.. Evdeki 1 saat 4 saat gibi geçiyor. Dört kişinin cevabını ben veriyorum kolay değil yani.. N'yapsam da kurtulsam bundan bilemiyorum.





1 Mart 2012 Perşembe

Küskünüm sana Sabır..

Anladım ki yıllar geçtikçe heyecanlarımı baskılamayı da mutsuzluklarımla yaşamayı da öğrendim. Öyle sanıyorum ki insanlar buna sabır diyorlar. Lakin birşey için çok heyecanlanınca hep "sabırsızlanma" diyorlar ya da mutsuzluklarımı dile getirdiğimde "sabırlı ol "....

Tamam sabır kişinin bir nevi kendini terbiye etmesi bunu anlıyorum olmalı da ama şu insanın heyecanlarını baskılaması durumunun da bu şekilde anılması her sözümüze lafımıza sabır kelimesinin katılması durumun güzelliğini de bozmuyor mu? Sabır gereken yerde sabırlı olalım ruhumuzu terbiye edelim ama buna yaparken de ruhsuz olmayalım... Sanki gitgide etrafımızda daha çok ruhsuz heyecansız insanlar olur oldu.. Sürekli birşeyleri başka bir zamana öteler sonra da ozamana ulaşamaz olduk.


Geçen gün farkettim ki ben de aynısını Efdal'e yapıyorum. Bazen ben bir iş yaparken heyecanlı heyecanlı gelip benden birşeyler istiyor o an işim olduğu için ve Efdal de heyecanına yenik düşüp bunun hemen olmasını istediği için "Dur Efdal sabırlı olmayı öğren biraz" diyorum. Hatta kızımın bu durumunu okula bile şikayet etmiş bir veliyim ben. Sanırım beklemeyi öğrenmekle sabırlı olmayı birbirine karıştırmış bir durumdayız biz.

 Efdal'e de Ethem'e de bakıyorum kendilerine özgü bir sürü özellikleri var. Farklı becerileri  , farklı istekleri  var ama bir şeyi yapmak isterken ki heyecanları aynı... Acaba çocuklarıma sabırlı olmayı öğreteceğim derken heyecanlarını da mı köreltiyorum. Bunu hiç istemem.. Varsın bu hayatta biraz farklı olsunlar onlar heyecanlı çocuklar olsunlar.. Yeteneklerini isteklerini hayata karşı duruşlarını heyecanla yapsınlar varsın biraz sabırsız olsunlar..

 Sabrın da sabırsızlığın da ölçüsünü bilsinler. İkisinin de fazlasının insanı mutsuz edebileceğini anlasınlar...








Fotolar özgün Efdal&Ethem çalışmalarıdır...

31 Ocak 2012 Salı

Küpelendik...

Valla biraz ayıp olucak ama kendimi bir konuda kutlamak istiyorum. Ben ki yılandan korkmam iğneden korktuğum kadar ama çocuklarıma bunu asla asla belli etmediğim gibi sürekli aman canım minnak iğneden de n'olacakmış diye telkinlerde bulunur dururum. Bunu niye anlatıyorsun şimdi diye soracak olursan blogçum sebebi şudur ki bir durumdan vazife çıkarma derdindeyim sanki...

 Cumartesi akşamı bizim küçük hanımla küçük beyi sinemaya götürmüştük çıkışta konu n'rden açıldıysa açıldı küpeye geldi. Efdal ben de küpe takmak istiyorum deyince babası o zaman hemen gidip kulaklarını deldirelim küpelerini takalım dedi. Acır mı? acımaz mı? çok mu acır? konuşmalarından sonra yarım saat içinde kendimizi poliklinikte bulduk. Sanki düğüne gelmişiz gibi karşılandığımız poliklinikte hemşire sordu. Ailece kararınız kesin mi? bu soru bize şaşırtıcı gelmedi lakin aynı poliklinikte yiğenimizi  3. gidişimizde ancak uygulamaya sokabilmiştik. Efdal ise gayet kendinden emin ben kararımı verdim ama küpemi seçebilir miyim dedi. İçeri girdik kesin kırmızı ya da pembe küpe seçer dediğim kızım yeşil taşlı küpeleri seçerek hemşireleri birkez daha şaşırttıktan sonra gıkını bile çıkarmadan bir damla yaş dökmeden iki kulağını da deldirdi. Sadece bittiğinde biraz yüzünü ekşiterek aslında acıyormuş dedi.

 Gene n'yalan söyliyeyim ben lisedeyken kulağıma ikinci delik deldirmeyi çok istemiştim ama korkumdan dağlara taşlara diyerek kaçmıştım. Hatta lisedeki aşıdan da kaçmışlığım mevcuttur. Hem de okuldan izin bile almadan resmen sınıfın içinden pılımı pırtımı alıp kaçmıştım. Bu ikizleri nasıl doğurduğum hala anlaşılır gibi değil. Bir imanla güçle aşkla kah ayılarak kah bayılarak kah panik atak yaşıyarak doğurdum gitti çok şükür...

 Konunun özüne dönecek olursak benim çevremden de gördüğüm anne n'yden korkuyorsa sinek böcek iğne vs. genelde çocuk da ondan korkar işte benim başarım ve kendime pay çıkarma durumum buradan kaynaklanıyor...


 Bu arada kendisi kulağını deldirirken Ethem'in erkek olarak kulağını deldiremeyeciğini düşünen kızım biraz buruldu ve kardeşini rahatlatmak adına da şöyle bir teklifte bulundu "Ethemmm sen küpe takamıyorsun ama benim için küpe seçebilirsin söz n'beğenirsen istediğin zaman onları takacağım"... İkiz olmak böyle birşey olsa gerek...

Hamiş..
Canım kızım benim birtanem o minicik kulaklarına küpeler o kadar yakıştı ki. İstediğin uğurböcekli küpeleri de bulur bulmaz alacağım.